Geri dön

EBRU SANATI

E B R U   S A N A T I

Ebru yoğunlaştırılmış sıvı üzerine renklerin sınırsız değişimlerle birbirleriyle kucaklaşması, kaynaşması, dans etmesidir. Ebru Sanatını yüzyıllar boyu gizemli kılan, sanatçıyı ebru teknesinin başında dünyanın bütün gizlerini, kaoslarını aşmaya iten; bu sanatın akıcı, daima dinamik, değişken, kendini aşan sonsuz teknikleri deneme fırsatı veren bir kağıt boyama sanatı olmasıdır.

Ebru; tezhip ve hat ile birlikte kitap sayfalarında, murakka kenarlarında, ciltlerde, yazı boşluklarında ve koltuklarında kullanılmakla birlikte günümüzde başlı başına bir sanat eseri olarak düşünülmekte ve sergilenmektedir.

Orta Asya Sanatı ve kâğıt bezeme sanatlarının en mühimlerinden biri olan Ebru sanatının hangi tarihten beri bilindiğini kesinlikle söylemek bugün için imkansızdır. Böyle bir belge günümüze ulaşmamıştır. Eski tarihli kitap ciltlerinde bile yan kâğıdı (kapak ile kitabı birbirine bağlayan kağıt) olarak ebruyu görmekteyiz.

Yine eski bir murakkanın içindeki yazı kıtalarının etrafında pervazlara yapıştırılmış ebru kağıtlarına da rastlamamız mümkündür Ancak, bu eserlerin yazıldıkları tarih bilinse bile, bizim için ebruya dair bir belge sayılmaz.  Böyle eski yazmalar bir kaç defa tamir görüp yenilenmiştir. Tarihi en eski olan ebru kâğıdı 962. H.(1554) yılına ait bir Malik-i Deylemî yazısıdır. Yazı hafif ebru üzerine yazıldığı için yazı tarihinden ebru kağıdının tarihi öğrenilmiştir.

Ebru Sanatı batıda Türk Kâğıdı veya Türk Mermer kâğıdı adını almıştır. Avrupalılar ebru kağıdına mermer kâğıdı demektedirler. Ebru kağıdının üstünde buluta benzeyen renk kümeleri meydana gelmektedir. Bu yüzden bulutumsu, bulut gibi manasına gelen Ebri kelimesi kullanılmıştır.

Tarihimizde bilinen meşhur ebrucular, Hatib Mehmet Efendi, Şeyh Sadık Efendi, Hezarfen Edhem Efendi ve Necmeddin Okyay’dır.

SUYUN YÜZÜNDEN DÜNYAYA YANSIYAN MİRASIMIZ

EBRU SANATI

Türk Kağıt Süsleme Sanatı Ebru, UNESCO Tarafından Oy Birliğiyle Dünya Somut Olmayan Kültür Mirası Olarak Temsili Listeye Kabul Edildi.

En geniş tanımıyla ebrû, kitre ya da benzeri malzemelerle kıvamı arttırılan sıvı üzerinde güneşten etkilenmeyen, asit ve benzeri yabancı maddeler içermeyen doğal boyaların serpilmesiyle elde edilen desenlerin, sıvının yüzeyine kapatılan kâğıda geçirilmesiyle gerçekleştirilen bir kâğıt bezeme sanatıdır.

Soyut resim anlayışıyla sergilenmesinin dışında ebrûnun gerçek kullanım yerleri, yazı koltuk ve pervazları ile ciltlerdir. Türk ebrûsunun yapımında suda erimeyen, güneşten etkilenmeyen asit ve kazein içermeyen doğal boyalar kullanılır. Her ebrûcu, at kıllarını gül dallarına sararak kendi fırçalarını kendisi yapar.

Kitre, sahlep, deniz kadayıfı gibi bir kıvam arttırıcı ile kıvamı istenen ölçüde arttırılan ve bir miktar da yapışkanlık kazandırılan su, tekne tabir edilen ve ebrûlanacak kâğıdın ebadına göre hazırlatılan bir kaba boşaltılır. Kavanozlarda bulunan ezilmiş boyaların içine kaynatılmış sığır ödü ilave edilerek suya düşen boya damlasının suyun yüzeyinde oluşan yüzey gerilimini kırıp açılması sağlanır. Bu şekilde az öd içeren boyadan yoğun öd içeren boyaya doğru istenen renkler teknedeki suya serpilerek ebrû deseni elde edilir.

Son aşamada, ebrûlanacak kâğıt, hava kabarcığı bırakmayacak şekilde kaydırmadan suyun üzerine yatırılır ve teknenin kenarına sıyrılarak tekneden alınır. Eğer çiçekli ebrû ya da hatip ebrûsu yapılacaksa, önce yukarıda anlatıldığı gibi ve aynı rengin tonlarında bir battal ebrû yapılır. Üzerine çeşitli kalınlıkta tel ve iğneler kullanılarak damlatılan boyalara yine teller ve iğneler ile şekil verilmek sûretiyle hatip ya da çiçek desenleri elde edilir.

Kağıt bezeme sanatlarının en mühimlerinden biri olan ebruculuğun hangi tarihten beri bilindiğini kesinlikle söylemek, bugün için imkansızdır; böyle bir belgeden mahrumuz. Gerçi çok eski tarihli kitap ciltlerinde bile yan kağıdı (kapak ile kitabı birbirine bağlayan kağıt) olarak ebru yu görmekteyiz. Ancak bu eserlerin yazıldıkları tarih bilinse bile, bizim için ebru ya dair bir belge sayılamaz.

Çünkü böyle eski yazmalar, yüzyıllar boyu hiç değilse birkaç defa tamir görüp yenilenmiştir. Bu ebru kağıtlarının da o tamir sırasında konulmuş olması muhtemeldir; yani kitabın tarihinden çok sonraya ait olacağı akla gelir. Üzerinde yazıldığı tarih kayıtlı olmak şartıyla bir hat örneği ihtiva eden ebru kağıtları, zamanı göstermek bakımından bir vesika hükmündedir. Görebildiklerimiz içinde tarihi olan en eski ebru kağıdı, 962 H. (1554) yılına ait bir Malik-i Deylemî yazısıdır. Ebru nun başlangıç tarihini bulmak için hiç değilse 15. Asıra kadar inilebilir.

Niçin Türk Ebruculuğu

Ebru kağıdının batıdaki ismi Türk Kağıdı veya Türk Mermer Kağıdıdır. Avrupa da ebru üzerine yapılan neşriyatı da içine alan  Buntpaper (alacalı kağıt) isimli eserin girişinde, ebru nun Türkistan dan çıkmış olduğu belirtiliyor. Bizdeki ebru sanatkârları arasında söylene gelen rivayet de, ebruculuğun gerçekten Buhara da başladığı şeklindedir. Ebru sonra Büyük İpekyolu ile İran üzerinden Türkiye ye Ebri ismini alarak gelir.

Ebru Ne Demektir?

Ebru kağıdı üstünde buluta benzeyen renk kümeleri meydana gelmektedir. Bu yüzden bulutumsu bulut manasına gelen Farsça Ebri adını alan kağıtlar, yüzyıllar boyunca böyle anılmıştır. Ancak ebru kelimesi daha ahenkli bulunduğu için, sanat isim değiştirmiş ve galat olarak ebru kağıdı veya ebruculuk denilmeye başlanmıştır.

Ebru: [(Aslı: Farsça Ebri = bulut renginde ve daha doğrusu, Çağatayca Ebre = Roba (elbise) yüzü kürk kabı]. Hare gibi dalgalı ve damarlı (kumaş kağıt v.s.) = (isim) Cüz ve defter kağıdı yapmak için kullanılan renkli kağıt.

Ebru kelimesinin asıl olarak Ab-ru dan geldiğini, bunun ise Fars dili kaidesine göre izafet terkibi manası ile yüz suyu demek olmayıp, tavsifi terkip karşılığı su yüzü manası taşıdığını, çünkü bu sanatın su üstünde icra edildiğini söyleyenler de vardır. Kağıt üzerinde mermerdekine benzer damarlar görüldüğü için, Avrupalılar ebru kağıdına mermer kağıdı ( = papier marbre, marmor papierimarbled paper....) demeyi tercih etmişlerdir. Arap aleminde ise varaku l-mücezza ( = damarlı kağıt) olarak tanınmıştır.

Kullanılan Alet ve Malzemeler

Boyalar

Eskiden beri ebruculukta toprak boya dediğimiz tabiattaki renkli kaya ve topraklardan elde edilen- madeni boyalarla, nebati asıllı bazı suda erimez boyalar kullanılmıştır. Zamanımızda bazı öğretim müesseselerinde ebru adıyla gösterilen ve yağlı boyanın su üstüne serpilmesiyle ortaya çıkan şekillerin hakiki ebruculuk ile bir ilgisi olamaz, ancak onun karikatürü sayılabilir. Ebruculukta kullanılacak boyalar hiçbir suretle suda erimemeli ve yağ ihtiva etmemelidir.

Çünkü bu yağ ebruyu bozar. Bu suda erimeyen boyaların ebruda kullanabilmesi için ince ezilmeleri ve en küçük zerrelerine kadar ayrılmaları lazımdır. Düzgün bir mermer üzerine ezilmek maksadıyla konulan bu boyalar, sulu vasatta dest-i seng ( = el taşı) denilen hususi şekilli bir mermer ağırlık yardımıyla ve sabırla ağır ağır ezilirler. Boyaların incelme işi bittikten sonra, ana kap denilen kaplara her bir renk ayrı ayrı konur. Suda erimedikleri için boyalar zamanla dibe çökerler.

Kitre

Üstüne boya serpilecek suya yapışkan bir koyuluk vermek için en ziyade kitre zamkı kullanılır. Kitre Anadolu da yetişen muhtelif Geven (Astragalus) çeşitlerinin gövdelerinden sızıp havada katılaşan, beyaz yahut krem renkli plaka veya şeritler halinde bulunan yapışma kaabiliyeti az bir zamk cinsidir; eczacılıkta, kozmetikte ve dokuma sanayiinde kullanma sahası geniştir.

Sığır Ödü

Kitreli suyun üzerindeki boyaların çökmeden yayılmasını temin için, yüzeyde gerilim sağlayan safra asitleri ihtiva eden sığır ödü kullanılır. Bozulmasına engel olmak üzere öd suyu önceden kaynatılır ve bu şekilde saklanır. Ebrunun içinde yapılacağı tekne de çidene (budaksıçam) tahtasından veya çinkodan yahut galvanizden hazırlanır.

Tahta kullanılırsa su kaçırmaması için zift kaplanması icap eder. Dikdörtgen şeklindeki teknenin derinliği de 6 cm. kadar olup, eni ve boyu kullanılacak kağıdın tabaka boylarına göre tayin edilir.

Ebrunun Yapılması

Takriben 100 kısım su için, 1 kısım litre hesabı ile, kitre zamkı büyükçe bir kap içinde suya atılır ve ara sıra karıştırılarak en az bir gece bekletilir, erimesi sağlanır. Eskiden bu iş için temiz yağmur suyu tercih edilirmiş. Bu kitreli su, kalın bir bez torbadan süzülür, sonra ebru yapılacak tekneye dökülür. Eğer koyu ise salep kıvamına gelinceye kadar su ilave edilir.

Evvelce ezilmiş boyalardan az miktarda, fincan gibi küçük kaplara alınıp, su yüzünde fazla yayılması isteniyorsa fazla öd, istenmiyorsa az öd ilavesiyle ve at kuyruğundan elde hususi olarak yapılmış bir kıl fırça yardımıyla teknenin üstünden kitreli suya serpilmeye başlanır. Bu serpme işinde, suluboya fırçaları iyi netice vermemektedir.

Ödün bu vazifesi de boyaları birbirine karıştırmadan, ayrı ayrı renkleri koruyabilmelerini sağlamaktır. Ebru yapan kimse teknede hasıl olan şekillere bir noktadan sonra uymak zorundadır. Bunda kitreli suyun kesafeti, kirlilik derecesi, boyaların öd ile karışma nisbeti, nihayet havanın sıcaklığı ve rutubeti rol oynar.

Ebru Çeşitleri

Ebruya Tarz-ı Kadîm (eski tarz) Battal Ebrusu denir; bu bilinen en eski şekildir ve ebrunun ilk mektebi dir. Diğerlerinin aksine, Tarz-ı Kadîm battal ebrusunda boyalar serpildikten sonra el ile bir müdahalede bulunulmaz, öylece bırakılır. Battalda olduğu gibi boyalar serpildikten sonra, bir iğne veya tek bir at kuyruğu kılı teknenin içinde ileri geri, sağa sola keskin hareketlerle yürütülürse, buna tarama ebrusu veya gelgit ebrusu adı verilir. 

Bu hareketler düzensiz ve dairesel olursa şal örneği denir. İğne vasıtası ile kenarlardan merkeze doğru helezonik şekiller çizilirse, bu da bülbül yuvası ismiyle anılır. Desen itibariyle bir mermer cinsi olan somakiye benzeyen damarlı ebrular da somaki ebrusu diye adlandırılır.

Ebrunun Kağıda Geçirilmesi

Teknedeki kitreli suyun yüzünde hasıl olan bu renk cümbüşünün seyrine doyum olmaz. Lakin, su üstündeki nakışlar kalıcı değildir. Hatta bu manaya gelen nakş-ı berab tabiri de devam etmeyen, çabuk yok olan şeyler hakkında kullanılır. Şimdi bu güzelliğin ebru teknesi üzerine nasıl geçirildiğini görelim: Kağıt teknenin sağından veya solundan yavaş yavaş suyun üzerine yatırılmaya başlanır ve böylece su ile kağıdın arasında hava kalması önlenmiş olur. Cilalı kağıt pek kullanılmayıp, emme özelliği bulunan mat kağıtlar tercih edilir. Kağıt ile su arasında hava kabarcığı kaldı ise, o kısım suya yanaşamaz ve dolayısıyla karşısındaki boyayı almaz.

Kullanılan kağıdın renginde bir leke gibi görünen bu boşluğu önlemek için, bir iğne yardımıyla kağıdın o kısmı delinip havası alınır. Kağıt kapatıldıktan en geç 15 saniye sonra kitreli suyun yüzündeki nakışlar kağıda geçmiş olur. Ebruyu yapandan tarafa olan köşelerden tutulup kaldırılan kağıt, öne doğru çekilir. Eğer kağıt teknenin kenarına sürtülerek çıkarılırsa, kitrenin fazlası teknede kalmış olur. Kağıtlar uzun çıtalar üstünde kurumaya terkedilir.

Ebru kağıtları kuruduktan sonra, mühre denilen iki kollu el presi yardımıyla düzeltilip parlatılır. Buna ebru nun mührelenmesi denir. Ebru yapılmadığı zaman, kitrenin kaymak bağlamaması için teknenin üstü bir kağıtla suya değecek şekilde örtülür. Teknede yapılan nakışlar ancak bir tek kağıda geçirebilir, bir ikinci kağıda almak mümkün değildir. Ebru asla kopya edilemeyecek bir sanat eseri olma vasfını taşır. Bir tekneden 600 e kadar ebru  yapılabildiği tecrübeyle sabittir.

Yazılı Ebru

Önceden kağıt üstünde Arap zamkı mahlülü ile bir yazı yazılıp kurutulduktan sonra bu, ebru teknesine kapatılırsa zamklı kısımlar ebruyu kabul etmez ve kağıt, tekneden üstü yazılı olarak çıkar. Yazılı kısım kağıdın tabii renginde kalır. 

Ebruda Akkâse

Eski kitap sanatları içinde bir kağıdın yazı yazılacak kısmının ayrı, etrafının ayrı renge boyanmasına akkase böyle kağıtlara da akkaseli kağıt denilir, kelime Türkçemizde akis den gelmektedir. Bu sanat, ebruya da tatbik edilmiştir. Kağıdın yazı yazılacak kısmının tabii rengiyle kalması istenirse, oraya Arap zamkı mahlülü sürülür. Kuruduktan sonra ebru teknesi ne batırılınca, zamklı kısmın dışında kalan yerler ebrulanmış olur, buna akkâseli ebru deniliyor.

Ebruda Eskiden Kullanılan Boyalar

Ebru yaparken sağ elde tutulan boyalı fırçanın, sol işaret parmağına vurulmasıyla kitreli suya serpilen boyalar, önceleri zemin müsait olduğu için, teknede rahatça yayılmak imkanı bulurlar. Sonradan atılanlar ise, ilk atılanlar arasında genişleyebilmek için daha fazla öd ihtiva etmelidirler.

Ebruda renk olarak kullanıldığını bildiğimiz maddelere de bir gözatalım:

Sarı                   : Tabiatta bulunan arsenik sülfür (zırnık)

Mavi                  : Tabii çivit olan Lahur çividi, Pakistan ın Lahur Şehri’nden gelir.

Yeşil                  : Bu ikisinin karışımı; zırnık çok olursa fıstık yeşiline, çivit çok olursa yaprak yeşiline gider.

Lacivert             : Bedahşi laciverdi denilen toprak boya.

Siyah                : Eski is mürekkepçiliğinde kullanılan is.

Beyaz               : İsfidaç (üstübeç) - Bazik kurşunkarbonatın tabiattaki şekli

Kırmızı              : Gülbahar -(Demir oksitleri ihtiva eden kırmızıbir toprak)

Vişne Çürüğü    : Lök (Asıl ismi Lek olup, hindistan da nebat yapraklarında şebnem olarak teşekkül eder ve kuruyunca toplanırmış

Tütün Rengi      : Çamlıca toprağı

Tarihimizde Ebrucular ve Ebruculuk

Tarihimizde ebru kağıdı yazı (kıta, levha...) ve minyatürlerin etrafına iç ve dış pervaz olarak yapıştırılır, hudutları da altın cetvellerle örtülürdü. Son devirde yazı yerine çiçekli ebru konularak cazip kompozisyonlar da vücuda getirilmiştir. Kullanılan ebrular üzerlerine bazen ezilmiş varak altın serpilerek zerefşanlı ebru, Hatib tarzındaki kıyılarına da altınla tahrir (kontur) çekilerek tahrirli ebru haline getirilirlerdi.

Kitap sanatları ile ilgili eserlerde nedense ebruya dair malumata rastlanmıyor. Diyelim ki ebruculuk o esnada fazla yaygın değildi. Peki Nefeszâde İbrahim Efendi (ölümü:1060 H.-1650) nin eseri olan ve kısa hattatlar tarihinden sonra ahircilik, kağıt boyamacılığı, mürekkepçilik gibi sanatları büyük bir vukufla ve derinlemesine ele alan Gülzâr-ı Sevab isimli eserde ebrudan niçin bahis yoktur, bilinmez.

Bu eseri neşre hazırlayan (1939) Kilisli Rıfat Bilge merhum, İstanbul kütüphanelerinde kitap sanatlarıyla alakalı ne kadar yazma eser gördüyse kitabın sonunda ayrıca listesini vermiştir, onlarda ebruculuğa temas edilmemektedir. 1635 - 40 yıllarında Fransa da imaline başlanan ebru kağıdının Avrupa da battal ve bilhassa taraklı cinsleri benimsenmiştir.

Tarihimizde ebru sanatını icra ettiği bilinen bazı sanatkârlar şunlardır;

Şebek

Hatib

Hezarfen İbrahim Edhem Efendi

Nafiz Efendi

Aziz Efendi

Necmeddin Okyay

Ebru’nun Felsefesi

Bazı günler, şafak veya gurup vakti ufka bakarsınız; kırmızı, sarı, lacivert ve mavi renklerin en ilâhi tonları ile bulutlardan bir ebrunun daha doğrusu ebrinin şekillendiğini görürsünüz. Yine bazı gecelerde, bulutlu semalar kadar geniş bir ebru teknesine, mehtabın usta fırçasıyla lacivert, mavi ve ışıklı beyazın bütün nüansları serpiştiriverdiğine elbet rastlamışsınızdır.

İşte, sanatkâr dedelerimiz, bir anda değişip kaybolan bu semavi güzellikleri yeryüzüne aksettirerek, onların ağaç yeşiline ve toprak rengine olan hasretini giderdikten sonra, bu şahane tabloyu kağıt üstünde de ebedileştirmeyi bilmişlerdir. Bu anlayış içinde sanatkârın benlikten uzaklaşan gönlü, sanki ebru teknesinde şekillenmiş gibidir.

Artık o zaman büyümeye başlayan ebru teknesi derya kadar genişler, genişler ve bir kainata döner. Ebrucunun gönlü gibi... Hz. Ali ne güzel buyurmuş : Sen kendini küçük bir cisim sanırsın, halbuki bütün bir alem sende dürülmüştür.

 

 

PAYLAŞ : Email Facebook Google Twitter